FİLM

Andrei Rublev’de Sanatı Yaşamak ve Yaşatmak Üzerine

Andrei Rublev (1966), Andrei Tarkovsky’nin bir ressamın yaşadığı çağa seyirciyi tanık tutan ve günümüzde de varlığını devam ettiren toplumsal ve ahlaki problemleri sinema diliyle aktardığı filmi. Bir keşiş olan ressam Rublev, dönemindeki toplumsal, siyasi ve ahlaki zedelenmeler içinde yaşarken, gerçeklik karşısında manevi dünyanın ve inancın yıprandığına, inancın gerçeklik karşısında canlılığını koruması için çaba gerektiğine yaşayarak tanık olur. Rublev, aldığı bir resim işi teklifi üzerine yola çıkar. Yolculuğu esnasında Tatar-Rus savaşına çeşitli veçhelerden şahit olur. Ressam bu yolculuğu esnasında hem kendi vicdanıyla yüzleşir hem de dünyanın içine çekilmekte olduğu ahlaki zafiyet ve açgözlülük buhranıyla karşılaşır.

Rublev, seyircinin karşısında daha çok ahlakın, umudun ve inancın sembolüdür. Ayrıca resim sanatında ikon akımının temsilcisi olarak belirir. Ortaçağ Rusyası’nın kötü gidişatı ve yozlaşmasından rahatsız bir sanatçı olan Rublev, film boyunca insanın Tanrı’yla olan inanç ilişkisinin merkezindedir. Çünkü zorbalık, etnik ayrımcılık, kadınların maruz kaldığı zor şartlar ve daha menfî pek çok olay sanatçının etrafında döner ve ona sorgulamalar yaşatır. Kötülüğün en uç noktada gösterildiği filmde, halk ve soylu çatışması ön plandaymış gibi görünürken yönetmen aslında ressamın, bir ferdin manevi tekâmüle ulaşmasını anlatır.

Filmi ressam Andrei Rublev yerine anlatıda belirgin bir karakter olan Boriska üzerinden ele almak ne kazandırır? Sonra söylenmesi gereken başta söylenirse; Boriska azim ve yaratıcılığın filmdeki diğer temsilcisi, Rublev’i tekâmüle ulaşması için son basamağa taşıyan köprüdür. Peki tekâmül? Sözlük anlamında tamamlanmak, mükemmelleşmek demek olan tekâmül, ilkel olanın mükemmele doğru bir seyir izleyerek insanın daha çok manevi gelişimini tamamlamasını ifade eder. Daha özele indirgendiğinde, fikri çaba ve ruhi tecrübesini tamamlamış kişi tekâmüle ermiştir ya da insan-i kâmil olmuştur demek mümkündür. 

Sondan başa dönülürse; filmin seyri içinde Rublev, Rus halkının yaşadığı savaşta çaresizlik içinde kiliseye sığınan insanların arasında yer alır. Bir din adamı ve sanatçı olan ressam, tecavüze uğramak üzere olan bir kadına yardım ederken bir insanı öldürür. Bu günahı hem sanatından uzaklaşıp kendi içine çekilmesine hem de sessizlik orucu tutmasına neden olur. Çünkü keşiştir ve meşgalesi olan ikon sanatı onu hep kutsal varlıklarla bir arada tutar.  İşlediği suç nedeniyle de artık bunlarla aynı düzlemde yer almaya layık olmadığını düşünür. Hakikate giden yolun hiç de temiz olmadığını anlar. Rublev’in ahlaksızlığa karşı duyarlı olması ile tekâmül seviyesinin basamaklarında ilerlediğini söylemek mümkün. Kamil insan olma yolunda ilerleyen kişinin yaptıklarının iyi, söylediklerinin doğru olması gerekir, çünkü ahlaklı biridir. Ona, kendisinin bir keşiş ve ressam olduğunu hatırlatan ise Boriska’dır.

Bir yönetmen ve sanatçı olarak Tarkovsky, sezgisel olan bütünlüğü kavramaya gayret göstermesi ve sezgisel olana hitap etme isteği dolayısıyla kahramanlarını; içe dönük, düşüncelerini dış dünyayla buluşturabilen, geçmişi ve geleceği, burayı ve başka diyarları anlayabilen ve aktarabilen kimlikler içinde inşa eder. Bir kişiyi dünyanın olumlu ve olumsuz tüm getirileri içinde anlatmaya çalışmak, yönetmen için önemli bir nokta olarak görünür. Rublev, yönetmen tarafından ruhunu mükemmelleştirmeye çalışırken yaşadıklarından etkilenen bir karakter olarak tasarlanır. İşlediği cinayet ile günahkâr ama merhamet sahibi olan yüce varlığa karşı manevi sorumluluklarını kendince yerine getirdiği için kâmil olma yolunda ilerleyen bir kahramanıdır o. Rublev’in Boriska ile karşılaşması ise içsel/manevi yolculuğunda ağır ağır ilerleyeceğinin, içsel çatışmasını kıymetli bir hale bürüyeceğinin sembolik bir ifadesi gibidir.

Boriska, bir çan yapım ustasının oğludur. Babasının Rus-Tatar savaşı esnasında ölmesi üzerine prensin istediği çanın yapımında usta olarak yer alır. Nasıl çan yapması gerektiğini bilmemesine rağmen inancı ve bu mesleğe olan tutkusu nedeniyle içindeki sanatsal yaratıcılığı kullanmak üzere harekete geçer. Herhangi bir eğitim almadığını ve babasının kendisine bu işin püf noktalarını vermediği bilgisini Boriska’dan dinler izleyici. Ama Boriska kendine öyle güvenir ki ya da başına gelecekleri bildiğinden güvenmek zorunda kalır ki çan yapmak için çalışır. Ümit ve ümitsizlik duygularının en şiddetli dereceleri onun üzerinden izlenir.

Boriska, çan yapımı için uygun kili aramakla işe başladığında Rublev henüz sanatını icra etmemektedir. Azimle çan yapımı için uğraşan çocuğu izlemesi, sonunda onun başarıya ulaştığını görmesi, Rublev’in sessizlik orucunu bitirmesinde ve işinin başına dönmesinde tetikleyici etkendir. Çanın yapımı tamamlandığında ve ondan ses geldiğinde Boriska için de mutluluk çanları çalar. Rublev çekilen çilenin ve mutlu günün dışarıdan izleyicisi olarak kendi içinde aydınlanma yaşar. Çünkü farkındalık kazanır: Hem Boriska’nın hem de kendisinin içinde olan sanat tutkusuna karşı. Çandan ses geldiğinde iç huzura kavuşan Borsika’nın rahatlamış halini gören Rublev artık içinde bulunduğu durumdan çıkarak kendisinden beklenilen görevi ifa etmesi gerektiğini fark eder. Boriska ressamın tekâmüle ulaşmasını, beşeri tutkular içinde kaybolmakta olan toplumun yaşadıklarından uzaklaşarak, sanatçı kişiliğinin harekete geçmesini ve sanatsal eserler üretmesini sağlayacak manevi gücü; azmi ve sanata olan tutkusu ile ressama verir. Sanatçı resim yapmayarak ve susarak kefaretini ödediğini düşünür ve artık normaline geri dönebileceğinin farkına vararak resim yapmaya başlar.

Peki Boriska nasıl bir tutkuya sahip? Rublev’i ya da onun içindeki sanat ruhunu tekrar harekete geçirdiği göz önünde tutulursa yapıcı bir tutkusu olduğu söylenebilir. Tutku, insanın kendisine uygun olanı edinebilmesi için harekete geçmesi demek. Tutkunun, aşkınlık boyutuna geçerek hem insanın tüm benliğini sarmaması hem de açgözlülük ve hırs seviyesine çıkmaması önemlidir. İnsan, tutkusunun hırs olmaması için nefsanî isteklerine dur demeli, bir yandan da dinç kalabilmek için nefsinin isteklerini yerine getirmeli; yani ifratla tefrit arasındaki dengeyi kurabilmeli. Bu noktalar akılda tutulup Boriska düşünüldüğü zaman yönetmen bu karakteri üzerinden ne anlatmak istedi?

Sinemayı şiirsel bir sanat olarak gören Tarkovsky, hakikatin ve Tanrı’nın peşinde olan bir keşiş ile resim sanatını ön plana çıkarmanın yanında sanatın evrensel bütünlüğünü sunar. Bunu yaparken ressamı ve Boriska’yı sezgisel olarak hareket ettirir. Zira ressam, yaşananlar karşısında kimse ona bir şey dememesine rağmen iç sesini dinleyerek sessizce köşeye çekilir. Boriska da içindeki sanat tutkusunun sesini dinleyerek çan yapım sanatının inceliklerini bilmemesine rağmen çan yapmak için gayret gösterir. Akıl yerine sezginin öne çıktığını önce Boriska üzerinden görür izleyici. Boriska içinden geldiği gibi biraz hayallerinden biraz da yaratıcılık gücünden beslenerek hareket eder. İnsanı insan yapan duygu ve düşüncelerini konuşturur, kuvve ve fiilini senkronize ederek adım atar. Onun azmi ve gayretine tanık olan ressam, daha doğrusu ressamın içindeki sanat tutkusu harekete geçer. Rus toplumunun içinde bulunduğu savaş nedeniyle kahramanlar her ne kadar acı gerçeklerle yüz yüze olsalar da yaşadıkları olgu ve olaylar ruhi olgunlaşmalarına katkıda bulunur. Yaşadıkları her şey aslında hakikat arayışlarında bir basamaktır. Boriska azmiyle en çok bunu hatırlatır ressama: Yaşananlar engel değil sadece bir üst seviyeye çıkaracak, tekâmüle ulaştıracak basamaklardır.

Betül SEZGİN

Denizli doğumlu. Öyküleri Post Öykü, Muhayyel, Türk Edebiyatı ve Mahalle Mektebi dergilerinde yayınlandı. Kitap ve film değerlendirmeleri, muhtelif yazıları ve yaptığı röportajlar çeşitli yayınlarda ve sitelerde yer aldı. Eğitimine İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü Doktora Programı’nda devam ediyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

54  +    =  56

Bunlar da ilginizi çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu