FİLM

Yaratıklardan Aileye, Aileden Köklere

Mamoru Hosoda’nın Evrenine Biletsiz Seyahat

Günümüz Japon anime yönetmenlerinden Mamoru Hosoda’nın uzun metrajlı anime filmlerinde kurduğu dünyaların çeşitliliğine rağmen belli başlı örüntüleri sıkça takip ettiğini görebiliriz. İster teknolojik ister fantastik olsun, onun filmlerinde arka planda devam etmekte olan temalar birbiriyle diyalog hâlindedir. Bu temalar çerçevesinde belli unsurlar sembolik anlamlar yüklenerek birbirine genellikle zincirleme şekilde bağlanır. Bu incelemede Hosoda’nın 2000’li yıllar sonrasında üretmiş olduğu beş farklı uzun metrajlı anime filminde tekrar eden bu unsurları, belli temalar eşliğinde birbirine bağlayarak açıklama girişiminde bulunacağım. Bu filmleri Zamanda Sıçrayan Kız (2006), Yaz Savaşları (2009), Kurt Çocuklar Ame ve Yuki (2012), Canavar ve Çocuk (2015), Gelecekteki Mirai (2018) şeklinde sıralayabiliriz. Sadece filmlerin isimlerine bakarak bile yönetmenin yapımları arasındaki benzerliği fark edebiliriz. Bu yazıda aile bağları ve çocukluk, yaratıklar ve yabancı, gelenek ve kökler, klasik usta-çırak ilişkileri, taşra ve şehir, zaman ve mekân konularını Mamoru Hosoda’nın nasıl kendi üslûbunca yeniden ürettiğine bakacağız.

Mamoru Hosoda, yaptığı filmlerde nasıl bir evren kurarsa kursun, arka planda işleyen tema genellikle aileyi kurtarmak, korumak ya da bir araya getirmek üzerinedir. Aile kimi zaman yeni bir kardeşin dünyaya gelmesine adapte olmak gibi küçük kimi zaman nükleer bir patlamadan kurtulmak gibi büyük bir mesele ile yüz yüzedir. Bazen şehir hayatının yabancılaştırıcı etkisinden korunmalı ve bir arada tutulmalı bazen de dağılmışken bir araya getirilmelidir. Değişmeyen şey ise ailenin temsil ettiği değerdir. Bu değer genellikle filmlerin anlatısının bir noktasında gelenek ve köklerle birleşir, karakterlerin kimlik inşası sürecinde önemli bir rol üstlenir. Böylelikle zaman ile mekânı aşarak çoğu zaman birkaç nesil geçmişe uzanır ve arka planda daha büyük bir anlam evreniyle bağlantı kurar. Bizi aileye götüren şey genellikle temsilî bir resim yahut hatıra kalmış bir fotoğraftır. Bu kaybedilen bir babanın kimlik kartında kalan tek vesikalık fotoğraf, aile albümündeki hatıralar ya da restorasyon ile meşgul bir teknikerin elindeki tarihî resim olabilir. Filmlerdeki bu görsel öğe, aileye ve daha da ötesinde atalarla kurulan bağlara götüren bir temsil olur. Bunun yanı sıra yönetmen zamanın klasik akışını bozar ve parçalayıp yeniden bir araya getirir. Buradan yola çıkarak onun klasik anlatı çizgisini her zaman takip etmediğini, zamanda ileri ya da geri sıçramalar ile lineer akışı yapısöküme uğrattığını söyleyebiliriz.

Hosoda’nın animelerinde çeşitli yaratıklar da genellikle kendisine yer bulur. Bu yaratıklar sembolik olarak “yabancı”yı ya da “öteki”ni temsil etmek yerine bu evrenin içinde yeni bir anlam kazanır ve genellikle ailenin bir parçası yahut bizi aileye götüren temsillerden biri olarak ele alınır. Kurtadam, canavar, yapay zekâ ya da evcil hayvanların ailenin bireyi olmasına ve hatta senaryonun kilit noktasını oluşturmasına sıkça şahit oluruz.

Bir Resim Uğruna Gelecekten Gelen Misafir

Senaryosu Satoko Okudera tarafından kaleme alınmış Zamanda Sıçrayan Kız (2006), adından da anlaşılacağı üzere çizgisel zaman akışını bölüp parçalayan ilginç bir yapım olarak karşımıza çıkar. Köstekli saati andıran teknolojik bir küre sayesinde zamanı geri alıp olayları değiştirebileceğini fark eden liseli kız Makoto Konno, başından geçen küçük belaları def ettiğini sansa da her defasında işler daha da sarpa sarar ve en sonunda kendisini içinden çıkılmaz bir karmaşanın içinde bulur. Ne var ki zamanın akışını değiştirme hakkının sınırlı sayıda olduğunu fark edince, bu sefer müzede restorasyon görevlisi olarak çalışan teyzesi ile onun restore etmekte olduğu “Beyaz Erik, Kamelya ve Kasımpatı” isimli tarihi bir resim üzerinden zamanı anlamaya çalışır. Zamanda böylesi bir hareket imkânına sahip tek kişi kendisi değildir; aslında sıçramasını sağlayan alet bu resmin gelecekte bir yıkımda yok olacağını bilen ve onu henüz müzede asılıyken görmek isteyen gizli bir kişi tarafından getirilmiştir.

Beyaz Erik, Kamelya ve Kasımpatı

Gelecek ve geçmiş arasındaki bağı müzede sergilenen bu klasik Japon resminin kurması dikkat çekicidir. Hosoda kendine has bir üslûp olarak diğer filmlerinde yapacağı gibi bu filminde de görsel bir temsil üzerinden geçmiş ve gelecek arasındaki köprüleri inşa eder. Sadece bu resim, bir arada olması imkânsız gibi görülen nesilleri aynı dönemde toplamıştır. Gelecekten gelen gizemli şahıs, kendi yaşadığı dönem ile bu resmin yapıldığı yüzyıllar öncesi arasında bir benzerlik olduğunu îmâ eder: İki dönem de büyük bir yıkımın eşiğindedir. Böylelikle ilerlemeci tarih anlayışına Hosoda’nın eleştirel yaklaşımını öğrenmiş oluruz. Geçmişteki yıkımların benzerlerinin gelecekte de yaşanmayacağından emin olamayız. Geleceğin şimdiden ya da geçmişten daha iyi olacağının bir garantisi yoktur ve zamanda yolculuk edebilmek dahi bir şeyleri yoluna koymak için yeterli değildir.

Yapay Zekânın Dağıttığını Ninemiz Toplar

Yaz Savaşlarında (2009) ise kendimizi çok uzak görünmeyen bir geleceğin içinde buluruz. İletişim çağında kurumların hepsi OZ adı verilen dijital bir sistem üzerinden birbirine blok zincir şeklinde bağlanmıştır. Bankacılık işlemlerinden telefonların işletim sistemlerine kadar resmi kademeler dâhil herkes bu ağdaki profili üzerinden işlemlerini gerçekleştirmektedir. OZ aynı zamanda kişilerin hesapları üzerinden video oyunları oynayabildikleri bir eğlence sistemiyle entegre edilmiştir. Yani gerçek dünyanın sanal kopyası olan bu âlemde resmî kurumlar, tüketim ve eğlence birbirine geçmiş durumdadır.

Ne var ki OZ’u kullananlar sadece insanlar değildir, yapay zekâ tarafından yönetilen hesaplar da sistemin bir parçasıdır. Hikâye, böyle bir hesabın test aşamasındayken oyun mantığıyla sistemin ana güvenlik duvarını yıkması ile gelişir. Sanal dünyadaki bu problem birden gündelik akışı bütünüyle altüst eder. Yapay zekâ tarafından yönetilen bu hesap eğlence ve oyun mantığını insanlardan çok daha çabuk kavrayabildiği için kontrolden çıkmış bir şekilde bilgisini katlayarak sistemlerin tümünü ele geçirir. Devletin bürokratik verilerinden navigasyon sistemine, sosyal hizmetlerden uluslararası ticarete her şey OZ ile entegre çalıştığından gerçek hayat da dakikalar içinde karmakarışık olur.

Olayın gerçekleştiği sırada ise itibarlı geniş bir ailenin klasik mimaride tasarlanmış Japon evinde ninelerinin doğum günü için toparlanmasını görürüz. Ülke çapındaki bu problemi çözecek olan şey ninenin kadim bilgisi olacaktır. Dijital sistemler karmakarışık olmuşken, yaşının getirdiği saygınlığı ve itibarlı bir aileden gelmenin nüfuzunu kullanarak çevirmeli telefon ile önemli bürokratlardan tanıdıklarını arayarak direktifler veren nine, kendince “el becerisi” ile krizi yönetir.

Ancak problem çözülmüş değildir. Dijital sistemlerdeki aksaklık hâlâ devam etmektedir ve bu yüzden sağlık kontrolü yapılamayan ninenin vefat etmesiyle doğum günü cenazeye dönüşür. Diğer yandan yapay zekânın yönettiği hesap hızını alamamış ve dijital bir canavara dönüşmüştür. Problem, bu dijital canavarın devletin insansız uzay araçlarından birini ele geçirerek nükleer santrallerden birine kilitlenmesiyle potansiyel bir felakete dönüşür. OZ’un sisteminden anlayan gençler kontrolden çıkan dijital yaratığa karşı sanal dünyada verdikleri savaşta, atalarının Ueda Kuşatması sırasında Tokugawa’ya karşı kullandıkları taktiği kullanır. Diğer taraftan yapay zekâyı alt etmek için oynanacak son oyun ise geleneksel Japon kart oyunu Hanafuda’nın dijital versiyonu olacaktır. Aile bireyleri bu oyunun inceliklerini nineden öğrendikleri için yapay zekâya galebe çalarlar. Böylelikle iki koldan da geleneğin teknolojiye üstün gelmesini izleriz.

Kontrolden çıkan yapay zekânın kodunu yazan kişinin ise üvey olduğu için aileden çok önce kopmuş, kendini dışlanmış hisseden kardeşlerden birisi olması rastlantı değildir. Büyük felaketin önlenmesi, ancak ailenin eksiksiz bir şekilde bir araya gelmesi ile mümkün olacaktır. Yaz Savaşları, dijital yaratığı aile ile dolaylı yoldan ilişkilendirir ve ona karşı savaş kazanmak ile onu aileye geri kazanmayı ustaca aynı çizgiye yerleştirir.

Çocuk ve Patates Yetiştirmenin İncelikleri

Kurt Çocuklar Ame ve Yuki (2012), adından da anlaşılacağı üzere mitolojik bir hikâyeyi andırır. Üniversite sıralarında tanıştığı ve sonradan kurtadam olduğunu öğrendiği kişiyle evlenen Hana ismindeki genç kadın, kocasının ölümünden sonra şehir hayatında iki tane kurt çocuk ile yaşamanın zorluklarıyla tek başına mücadele edemez ve taşraya yerleşir. Böylelikle insan-hayvan arası sevimli yaratıklardan oluşan ailenin zarar görmeden bir arada tutulması, hikâyenin ana meselesi hâline gelir.

Ölen babadan kalan tek hatıra kimlik kartının üzerindeki vesikalık fotoğraftır. Bu fotoğraf, aile nerede olursa olsun evin başköşesinde yerini alır. Herhangi bir sorunla karşılaştığında annenin sık sık karşısına alıp konuştuğu, aileyi bir arada tutma gücünü tazeleyen bağ kurucu temsil yine bu resimdir. Çocukların rahat bir çevrede ötekileştirilmeden büyümeleri için bir köy evine yerleşen anne Hana, zamanla köyün ihtiyarlarından geleneksel tarım yöntemlerini öğrenecek ve kendine yeni bir hayat kuracaktır. Böylelikle üniversite mezunu şehirli bir kadının hayat mücadelesinde asıl hocaları kadim toprak bilgisine sahip köylüler olur.

Büyüdükleri zaman çocuklardan kız olanı Yuki, insanların hayatında kendine yer bulurken erkek olanı Ame ise kurt kimliğini tercih ederek yabanî hayata karışır. Ona doğadaki macerasında yol gösterici olacak hocası ise bir tilkidir. Animede annenin tercihi üzerinden taşra hayatı şehir hayatının üstüne konulurken; çocuğun tercihi üzerinden de yabani hayat medenî eğitim sistemine galip gelir. Anne, okula entegre etmekte büyük çaba gösterdiği çocuklarından birinin kurt olarak hayatına devam etme kararı karşısında boyun eğmek ve onu desteklemekten başka bir şey yapamayacaktır.

Canavarların Dünyasına Hoşgeldiniz: Kalbi Karanlık İnsanlar Giremez

Hosoda’nın yönettiği ve hikâyesini de kendisi kaleme aldığı anime filmler arasında akademik araştırmalara da çokça konu olmuş Canavarın Çocuğu (2015) klasik usta-çırak ilişkisini andırsa da aslında bunu tersine çevirir. Kendisinin son derece yetkin olduğundan şüphesi olmayan vahşi canavar Kumatetsu, canavarların dünyasında huysuzluğu yüzünden hiç çırağı olmamış bir kılıç ustasıdır ve görünüş olarak bir ayıyı andırmaktadır. Ren adında dokuz yaşında küçük bir insan çocuk, tesadüfî bir karşılaşma sonucu canavarların dünyasına geçiş yapar ve Kumatetsu’nun çırağı olur. Canavarların dünyasında adını gizleyen, bu yüzden ustası tarafından Kyuta adıyla çağrılan çocuk da en az ustası kadar inatçı ve huysuzdur. İkilinin tatlı-sert atışmaları sırasında kimin hoca, kimin çırak olduğu birbirine karışır. Tersine çevrilen tek unsur usta-çırak ilişkisi değildir: Canavarın dünyasında tek insan olan çocuk Kyuta, buranın sakinleri tarafından başta yadırganır çünkü canavarların temiz ve düzenli dünyasında insanların kalbinde karanlık olduğuna inanılmaktadır. Böylelikle insanın “öteki” olduğu yaratıklar dünyasına da bir bakış atmış oluruz.

Diğer taraftan Ren, bir zaman sonra ailesi kabul ettiği bu canavar hocasının yanına aslında gerçek ailesinin dağılması yüzünden sığınmıştır. Annesinin ölümünün ardından bakımını akrabaları üstlenir. Ancak o, yıllar önce ebeveynlerinin boşanması yüzünden ortalıkta görünmeyen babasına böyle bir durumda kendisini yalnız bıraktığı için oldukça kızgındır. Hiddetini canavar hocasına yansıtırken aslında onun da kendisiyle benzer bir geçmişe sahip olduğunu fark eder. Tıpkı Ren gibi, ustası Kumatetsu da yalnız büyüdüğü için önünde rehber olacak bir hocası olmamıştır ve çoğu şeyi kendisi keşfetmek zorunda kalmıştır. Ren, ondan keşif yoluyla nasıl hayatı öğreneceğinin eğitimini alırken bir yandan da daha önce hiç çırağı olmamış bu kılıç ustasını hocalık konusunda eğiterek kendi sınavına hazırlamaktadır. İkili, sürekli olarak hoca-öğrenci rollerini değiştirerek birbirlerinden pek çok şey öğrenir.

Aradan geçen sekiz yılın ardından kendi dünyasına dönen genç, neredeyse tesadüfî bir şekilde kayıp babasını da kolaylıkla bulur. Problem gibi görünen şeyin belki de o kadar aşılmaz bir zorluk olmadığını, hakiki sorunu çözünce işlerin kendiliğinden yoluna girdiğini görmüş oluruz. Bu sefer de Hosoda baba-oğul gibi davranmaya başlayan canavar ve çocuk ikilisi üzerinden yaratık temsilini kullanarak bizi aile kavramına götürür. Ne gerçek baba ne onun yerine geçen usta mükemmel rehberler değildir. Ren bunun farkına vardığında ve eksikleriyle onları kabul ettiğinde filmin sorusu da değişir: Belki de diğer hocaların mükemmel görünmesinde bir sorun vardır?

Beni Küçük Kardeşim Büyüttü, Gelecekten Gelip

Nispeten yakın bir zamanda Türkiye’de de sinema salonlarında gösterime girme imkânı bulan Gelecekteki Mirai (2018) filminde ise yine bir çocuğun gözünden zamanda yolculuğa çıkarız. Bu filmin temel konusu, kendisi okul öncesi bir çağdayken yeni bir kardeşinin doğmasıyla psikolojisinde ufak dalgalanmalar yaşayan Kun’un yeni “ağabeylik” kimliği ile barışma serüvenidir. Hem şimdiki hem de geçmişteki atalar ile kurulan aile bağları Hosoda imzalı bu filmde yine oldukça önemlidir. Kun’u köklerine götüren şey aile albümündeki fotoğraflar ve bunların rüyalarına karışan zihinsel yansımalarıdır. Hatıra fotoğrafları ve ebeveynlerinin anıları vasıtasıyla hem ailesinin geçmişine hem de yeni doğan kardeşinin geleceğine rüyalarında yolculuk yapar. İzleyici bu Hosoda filminde de zamanda ileri-geri oynamalar ile çizgisel düşüncenin dışına yolculuk yapmaya davet edilir.

Bu animede klasik akışı değiştirilerek yeniden ele alınan tek şey zaman değildir; yönetmen diğer bir koldan klasik aile rolleriyle de oynar. Yeni doğan bebek dâhil iki küçük çocuğa bakarak evden çalışan baba ile işyerine çalışmaya giden anne yeni bir düzen oturtmaya çalışmaktadır. Üstelik buna ailenin köpeği de aktif bir karakter olarak katılır ve böylelikle diğer Hosoda filmlerinde olduğu gibi insan dışı bir yaratık bireyleşerek aileye dâhil edilir. Hosoda imzasını üslubun içine yedirilmiş bir şekilde taşıyan Gelecekteki Mirai, modern şartlara uyum sağlamaya çalışan bu aileyi köklerinden ve gelenekten koparmaz. Karakterler her ne kadar geçmişteki büyüklerinden farklı hayatlar yaşasa da onlardan izler taşır. Anne, anneannenin sözlerini kendi bebekleri için kullanırken Kun da yaramazlığının kendisine annesinden miras kaldığını duyduğu hatıralardan öğrenir. Yaşanılan çevre ve gündem değişse de hâlâ geçmişten devralınan ve bugün ile uyum sağlayarak geleceğe aktarılacak olan bir şeyler vardır.

Ve Perde

Mamoru Hosoda’nın anime filmleri kendi içlerinde belli başlı sembolik unsurları tekrar ederken bunları klasik anlamlarından çoğu zaman koparır, kendi kurduğu evren içinde yeniden anlamlandırır. Hosoda’nın tasarladığı bu dünyalarda Japon kültürü ve geleneği sağlam bir yere sahipse de unsurlar kendi içinde yeni bir dil oluşturur. Hem gelenekle bağ kuran hem de ona zarar vermeden klasik kalıplarla oynayan cesur bir yönetmen olan Hosoda’nın her bir filmi detaylı olarak ele alınmayı hak eder. Bunun ötesinde filmlerin dışına çıkıp baktığımızda filmlerin birbiriyle konuşarak belli başlı örüntüleri takip ettiğini de açıkça görebiliriz. Onun dünyasında yaratıklar aile bireyleri olur, bir resim bizi zamanda yolculuğa çıkarır ve aile bağları üzerinden köklere, oradan da geleneğe götürür. Alıştığımız akışlar tersyüz edilirken gelenek dışlanmaz. Yeri geldiğinde modern şehirden kırsala göç, yeri geldiğinde ise yıkımın eşiğindeki gelecekten refahın hüküm sürdüğü geçmişe gidilir. Bazen küçük kardeş gelecekten gelip ağabeyinin çocukluğunu eğitirken bazen de çırak olan çocuk, kadim kılıç ustası olan hocasına ders verir. Yine de Hosoda’nın ne zamanda oynayışı ne de karakterlere biçtiği rollerle geleneksel kalıpları tersine çevirmesi yıkıcı bir tutumla yapılmaz. Gelenek, onun dünyalarında yeniden anlam kazanarak güne dâhil edilir ve sıkı bir bağla –ama körü körüne değil- bağlanılan bir damar olur.

About Post Author

Z. Nihan DOĞAN

1992 İstanbul doğumlu sinema araştırmacısı. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra, Şehir Üniversitesi Kültürel Çalışmalar bölümünde yüksek lisansını tamamladı. 2018 yılında “Sinema Dergileri Üzerinden Erken Cumhuriyet Türkiyesi’nde Bir Sinema Kültürü İnşası (1923-1928): İşletme, Yıldızlar ve Seyirci” başlıklı tezini savundu. Aynı yıl girdiği Galatasaray Üniversitesi’nde Medya ve İletişim alanında doktora çalışmalarına halen devam ediyor ve yakın dönem Türk Sineması üzerine tez çalışmasını sürdürüyor. İlgi alanları arasında yerli sinema tartışmaları, tüketim kültürü, postkolonyal incelemeler ve göstergebilim yer alıyor. Müzik araştırmaları ve Klasik İslam Sanatlarını ilgiyle takip ediyor, tezhip öğreniyor, kamera arkasında olmayı ve fotoğraf çekmeyi seviyor, yakın bir süreden beri Japonca öğreniyor. Sinema Güncesi’nde Uzakdoğu Sineması’nı, güncel popüler kültür araştırmalarını ve alandaki akademik çalışmaları takip ederek aktarmayı hedefliyor.

İlgili Makaleler

4 Yorum

  1. severek izlediğim bu animeler (yaz savaşları’nı izlememişim sadece. en kısa zamanda izleyeceğim) meğer birbirine ne de güzel bağlıymış. ilgiyle okudum, ellerinize sağlık..
    birkaç yazılık malzemeyi kısa ve öz bir şekilde tek yazıda harcama cesaretiniz için de ayrıca tebrik ederim (:

    1. Merhaba,

      İlginiz için çok teşekkürler. Yaz Savaşları da isminin ve fragmanının aksine sıcacık bir geniş aile tablosu. Kesinlikle tavsiye ederim. İyi seyirler 🙂

  2. Defalarca okuduğum ve her seferinde zevk aldığım bir yazı. Ellerine, gözlerine sağlık. ^_^ Filmlerin hepsini izlemiş olsam da hepsine böyle bütünlük içinde bakmamıştım. Yeni bir bakış açısıyla hepsini tekrar izleyeceğim.

    1. Merhaba,

      Çok sevindim duygunun geçmesine. Heyecanla ve severek yazdığım bir yazıydı. (Ben de defalarca okudum ama tabii ki başka sebepten, yazıyı geliştirmek için :))
      Sanırım bağlantıları fark etmem özellikle Hosoda’nın her filmde mutlaka bir köpeğe yer vermesi dolayısıyla tam bir köpeksever olduğunu keşfetmemle başladı. Bunu bir leitmotiv gibi düşünürken sonra başka bağlantılar da kurabileceğimizi fark ettim ve arkası çorap söküğü gibi geldi.
      Ancak merkezdeki konudan uzaklaşmamak için değinmediğim ve ele alınmayı hakeden pek çok mevzu var: Mesela Yaz Savaşları’nda yapay zekayı test ederken kazaya ve neredeyse patlamaya sebebiyet veren ülkenin Amerika olması gibi. Onları da bir siyaset bilimci gözüyle sizin kaleminizden okumak isteriz Zülal hanımcığım 🙂
      Selamlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

8  +  1  =  

Başa dön tuşu