FİLM

Gidemedi de Kalamadı da

Dünyadaki tüm iyilik ve kötülükleri var edecek ya da ortadan kaldıracak tek mutlak güç var. Bu mutlak gücün kötülükleri yok edip iyilikleri var kılmasında kendi iradesi söz konusu. Bu yüzden O’nun her şeye kadir olup olmaması tartışılamaz. Eğer tartışılabilir olursa o mutlak güç olamaz. Mutlak güç üzerine olan sorgulamalar bir kenara bırakılarak dünyada gerçekleşen iyi ve kötü olgu ve olaylar anlaşılabilir mi?

Yönetmen Gökalp Gönen’in Avarya (2019) adındaki kısa filmi kötülük ve iyilik bağlamında evren için gerçek olması muhtemel olan bir sonu izleyiciye gösteriyor. Evren yıkılmış, kâinatta canlı kalmamış; bir efendi dışında. Efendi gökyüzüne taşınmış, bir kurtarma ekibi çalışanı robotuyla. Başkası yok. Robot efendisi için mümkün olan en iyi gezegeni bulmaya çalışıyor. Bu süreçte robot ve efendi ev görünümlü bir uçan taşıt içinde oradan oraya ışınlanıyorlar. Ne için? İnsan/lığ/ın yaşayabileceği en iyi dünyayı bulabilmek için.

İnsan daha iyi yaşayabileceği bir dünya arayışına neden girer? Yaşam alanında kötülüğün bir problem olarak görünmesi, onu arayışa iten nedenlerden biri. Kötülük problemi tartışma konusu olduğu zamandan bugüne çeşitli veçhelerde tartışıldı, tartışılmaya da devam ediyor. Leibniz de mümkün dünyalar teorisi ile kötülük problemine çözüm arıyor. Kötülük davranış ya da sözlerle gösterilebilen ve görülebilen bir şey olduğu için film izlenirken akla geliyor. Filmde Dünya’nın tüketilmişliği anlatılıyor, insanlığın yaptığı en büyük kötülük gözler önüne seriliyor. İnsan tarafından tüketilen Dünya’nın yok olmasına mutlak güç nasıl izin veriyor? Film bir yandan izleyiciye bunu sorgulatıyor. Robotun efendisi için yıllarca süren en mükemmel evreni bulma çabası, her seferinde başarısızlıkla sonuçlanıyor. Aslında yaşanabilecek yer çok ama kimisinde oksijen değeri düşük kimisinde başka bir şey. Bu yüzden robot hiçbir yeri beğenmiyor ve efendisine yer/yurt bulunamıyor. Efendi robota soruyor: “Koca galaksiyi gezdin dolaştın, şu kadar gezegen içinde Dünya’ya benzeyen bir tane bulamadın öyle mi?” Robot cevap veriyor: “Galaksideki yaşanabilir gezegenlerin tamamını dolaştım ve inceledim. Ancak hiçbirisi gereken şartları sağlayamadı.” Efendi soruyor: “Nerede bu gezegen?” Cevap: “Öyle bir gezegen yok efendim.”

Kâinatta Dünya’dan başka insanın yaşamaya devam edebileceği özelliklere sahip bir diğer evrenin olmaması ilginç değil mi? Bu yüzden mutlak gücün Dünya’nın yok olmasına neden göz yumduğu sorgulanan bir nokta. Leibniz, O’nun mümkün olanın en iyisini yaratabilmesi için bir takım kötülüklere göz yumması gerektiğini belirtiyor. Madde yerine monadlarla var olanın varlık düzeyine çıkabileceğini belirten filozof O’nun ezeli, sonsuz sayıda ve bölünemeyen monadlar arasında uygun gördüklerini aktif hale getirdiğini belirtiyor. Yaratma fiili de kuvve halindeki monadların fiil haline geçmesiyle gerçekleşiyor. Filmde de hareket halinde olan bir insan ve bir robotu görüyoruz. Yaşanabilecek bir yer arayışında olan insana yardım eden robotun tek amacı, efendisine en iyi dünyayı bulmak. Hatta bir sahnede diyor ki: “Sağlığınız söz konusu olduğunda emirlerinizi yerine getirmek zorunda değilim.” Yani efendi yaşamak için uygun şartlara sahip olmayan bir gezegene yerleşmek istese, robot buna izin vermeyecek. Kabul edilir ya da edilmez, samimi bulunur ya da bulunmaz; bir robot bir insanın hayatını koruyacak kadar seviyor, yeri geldiğinde de sevgisinden dolayı ona karşı çıkıyor: “Üzgünüm efendim. Size zarar verecek bir emri yerine getiremem.” Efendinin kulaklarında çınlıyor bu cümlenin her hecesi. Kendisini ve robotla yaşadığı yolculuğu sorguluyor: “Ölümü herkes gibi kabul etmek varken bu sonsuz karanlıkta kaybolmak. Hangisi daha kötü?”

Ölmekten kaçıp, yaşanabilecek bir gezegen arayan efendi, aslında bir noktadan sonra robotun kölesi olmuş sanki. Çünkü ölmeyi göze alarak kafasına kurşun sıktığında “hiç merak etmeyin, asıl vücudunuz güvende” diyen bir robot var karşısında. Görülüyor ki aslında insan/lık ölmüş, yaşayan yapay, mekanik bir vücut. Gerçek beden filmde hiç görülmüyor, demek ki yaşam bitmiş. Evrenin düzeni gerçekten bu şekilde mi sona erecek? Tartışılır, hatta tartışılmakta olan bir konu. Evren içinde dünyadan başka insanın yaşayabileceği bir yerin olmadığını izlemek, mutlak gücün aslında ne çok ince detayı göz önüne alıp dünyayı yarattığını gösteriyor. Mükemmel olan en iyi sistemde yaşayan insan aslında eksiksiz bir dünya içinde ömür tüketiyor. Bunun farkında olmak ya da olmamak insanın kendi tercihi. İnsan eksik bir varlık olduğu için her şeyi tam ve mükemmel düşünmesi beklenemez. Ama en mükemmel olan mutlak varlığın bir şeyi eksik düşünmesi mümkün değil. Çünkü eksik düşünmesi onu noksan yapardı, insanın en mükemmel şekilde düşünmesi de onu mutlak güç yapardı. Birden fazla mutlak güç olmayacağı için insanda kusurlu bir yanın olması doğal. Bu yüzden de efendi ve robotun mükemmel olanı bulması zor; noksanlar. Filme göre mükemmel varsayılabilir sanki. Efendinin mükemmel bir dünyada yaratılmış olması, robotun da en iyi mekanik parçalardan görünür kılınması, mutlak yetkinliğin yansıması bir yerde.

Umudunu hiç kaybetmeyen efendi, yaşamın her zaman devam edeceği inancı ile robota emir veriyor. Dünyadan ayrıldığımız zamandan bugüne çok vakit geçti, belki dünya daha yaşanılacak bir yer olmuştur diyor ve rotayı dünyaya çevirtiyor. Robot bir itirafta bulunuyor: “Sizin için en uygun olanın burası olduğunu tekrar ediyorum efendim. (…) Efendim yine de şartlar uygun değil.” Robotun bu cümleleriyle “mümkün dünyalar” içerisinde, insan için en uygun yaşam alanının dünya olduğu bir kez daha gün yüzüne çıkıyor. Dünyada kötülükler olabilir ama yaşamak için en iyi yer yine orası. Leibniz’e göre mutlak varlık bir şey iyi olduğu için onu yaratmıştır. Yani iyi olan bir şeyin varlığı ondan bağımsız olarak vardır. Mümkün dünyaların en iyisinde de bundan dolayı kötülüklerin olması muhtemeldir. Mutlak gücün kötülükleri barındıran dünyayı yaratmasının nedeni ise varoluşun, varolmayıştan daha iyi bir durum olmasından kaynaklanmaktadır. Kötülükleri barındırdığı için dünya yaratılmayabilirdi. Monadlar var olmak için mücadele halinde oldukları ve en iyisini bulma gayesini güttükleri için ahlaki bir gereklilikle ortaya çıkıyorlar. Filmin sonunda efendinin robotla başlayan yolculuğunu Dünya’da nihayete erdirme mücadelesi görülüyor. Çünkü en iyi yaşama alanı ne olursa olsun Dünya. Efendi son durağın Dünya olmasını istiyor: “Beni özgür bırak!” İpleri artık eline almış olan robot “üzgünüm efendim bu emri yerine getiremem” cevabını veriyor. Efendi ne dünyaya gidebiliyor ne de bulunduğu yerde kalıp yaşayabiliyor.

Evrenin düzeni gerçekten anlaşılabilmiş olsaydı, Dünya’nın filmdeki gibi bir sonla karşılaşacağı düşünülmezdi belki. En zeki insan bile, uzayda oradan oraya ışınlanabilen bir efendi ve robot akla gelirse evreni olduğundan daha iyi var edemez. Eğer var edebiliyor olsaydı, efendi Dünya’da hayat var mı tekrar görmek istemezdi. Bu yüzden tüm kötülük ve pisliklerine rağmen mutlak gücün en iyi ve mükemmel olarak Dünya’yı yarattığına inanılması gerekiyor galiba. “Gece ve gündüzü bulana kadar dostunuz benim” diyen robot/lar/a karşı; insan/lık yarattığı tüm kötülük ve iyiliklere rağmen mutlak gücü sevmeli ve dünyanın yaşanılacak en iyi yer olduğuna inanmaya devam etmeli sanki.

About Post Author

Betül SEZGİN

Denizli doğumlu. Öyküleri Post Öykü, Muhayyel, Türk Edebiyatı ve Mahalle Mektebi dergilerinde yayınlandı. Kitap ve film değerlendirmeleri, muhtelif yazıları ve yaptığı röportajlar çeşitli yayınlarda ve sitelerde yer aldı. Eğitimine İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü Doktora Programı’nda devam ediyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  +  14  =  17

Bunlar da ilginizi çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu