
Kendi Dünyalarında “Küçük Kadınlar”
Bir roman uyarlaması olan Küçük Kadınlar filminin 2019 versiyonu, kendisinden önce yapılmış filmlerin üstüne ne ekliyor? Greta Gerwig’in uyarlaması günümüz seyircisinin beklentilerini karşılayabilecek bazı yönetmen dokunuşlarının yanında bir edebî eserin sinemaya uyarlanması konusunda da özel stilistik tercihlere sahip.
Louisa May Alcott’ın yazdığı roman aslında iki ayrı kitaptan oluşmaktaydı. Birinci kitap olan Küçük Kadınlar, dört kız kardeşin çocukluk ve ilk gençlik yıllarını konu alırken İyi Hanımlar adıyla yayınlanan ikinci kitapta kızların yetişkinliğe doğru yolculukları konu alınıyordu. Film uyarlamasında yönetmen Greta Gerwig, iki kitabın zamanını birleştirme yoluna gidiyor. İkinci romanın son kısımlarından bir sahneyle başlayan film, hemen ardından ilk romanın başından bir sahne ile birleşiyor. Zamanda bu ileri-geri oynamalar karakterlerin bugün yaşadıkları olayların zihinlerinde çağrıştırdığı geçmiş anılara referansla bağlantılandırılıyor. Böylelikle film boyunca hikâyenin başından ve sonundan iki farklı zaman düzleminin kol kola ilerlediğini görüyoruz. Filmin en dikkat çekici özelliği belki de bu. Sinemaya has bir yöntemi devreye sokarak yani flashback ve flashforward yöntemlerini kullanarak iki ayrı romanı birlikte ve aynı anda sunması. Bu özellik, romanları filme uyarlarken bir yandan olay örgüsüne temelde sadık kalmak, diğer yandan yeni baştan özgün bir senaryo yazmak problemiyle karşı karşıya getiriyor bizleri. Gerwig’in yönettiği ve hikâyesini yeniden kurgulayarak senaryoya dönüştürdüğü Küçük Kadınlar filminin bu bakımdan özgün bir yönü olduğunu söyleyebiliriz.

Romanların yazıldığı döneme has toplumsal kalıpların günümüz standartlarına uygun bir bakış açısıyla filmlerde yorumlanması bugünkü film adaptasyonlarının şaşmaz gerçeği. Belki de bu yüzden romanda ön plana çıkan konular ailenin birliğinin bozulmaması, ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşulması gibi temalar iken filmin ön plana çıkan konusu toplumda kadın olarak var olma mücadelesi etrafında şekilleniyor. Bu açıdan 2019 versiyonu güncel sinema paradigmasında kendini kanıtlayabilmek için popüler tartışmalara katılarak ödevlerini yapmış gibi görünüyor. Buna rağmen filmin benzer anlatılardan ayrılan yönü ise kadının toplumsal konumunu tespit etmeye çalışırken sabit bir güncel kalıbı dayatmaması. Romanda biraz da erkeksi tavırlarla ön plana çıkan ailenin sivrilen kızı Jo’yu canlandıran Saoirse Ronan’ın kadınsı yönlerinin filmde çok da gölgelenmediğini görebiliyoruz.

Her ne kadar Jo’nun ağzından o dönemde kadınlara biçilen toplumsal role karşı çıkan demeçleri didaktik bir şekilde dinlesek de, film bu konuda farklı seslere de açık tavrını koruyor. Örneğin, ailenin en büyük kızı Meg’in en büyük hayali evlenip mutlu bir yuva kurmak. Düğünü esnasında fikrini değiştirmeye çalışan Jo’ya verdiği cevap da önemli bir ses olarak yankı buluyor: “Hayallerim seninkilerden farklı diye daha az önemli değiller.” Ailenin en küçük kızı Amy’nin zengin bir adamla evlenip ailesinin maddi durumuna destek olma fikri de aynı şekilde göz ardı edilmeden, dönemin ekonomik şartları öne sürülerek haklılık payını koruyan bir çerçevede sunuluyor. Bu bakımdan filmin anlatısı tek bir kadın olma biçimini idealize ederek diğerlerinin üstüne yerleştirmek yerine her birinin uzlaşım içerisinde var olabilmesini önceliyor.

Film sadece küçük kadınların değil, büyük kadınların da meselelerine değinmeyi ihmal etmiyor. Meryl Streep’in canlandırdığı March Hala’nın zengin yalnızlığına rağmen tercih ettiği yolu kendi zihninde meşrulaştırma çabası bunlardan biri. Kocası savaşta olan ve biri hasta dört kızıyla yaşam mücadelesi veren annenin olanca sakinliğine rağmen içinde kopan fırtınalara örtük şekilde kulak verilmesi de dikkat çeken unsurlardan bir diğeri. Kız kardeşler arası kıskançlığın düşmanlığa dönüşmemesi için küçük kadınların kendi içlerinde verdikleri mücadeleler, aileden birini kaybetmenin verdiği acıyla yüzleşme, genç bir kadın yazarın basın dünyasına karşı kendi adıyla var olma çabası gibi konular da filmin atlamadığı meseleler arasında yer alıyor.

Görüntü ve sanat yönetimi konusunda bir dönem filminden beklentinizin karşılanacağını söylemek mümkün. Diğer taraftan edebiyat, tiyatro ve sinema olmak üzere üç anlatı sanatının stilistik özelliklerini koruyarak bir arada sunması da filmin diğer bir başarısı. Bazen kızların kendi aralarındaki maceralarını teatral şekilde izlerken bazen de kendinizi gerçek bir piyesin içinde buluyorsunuz. Jo’nun yazarlık yolculuğunda kaleme aldıkları filmin senaryosuyla buluşuyor ve roman ile film arasındaki ayırıcı çizgiler filmin sonuna doğru silikleşiyor. Farklı iki zaman katmanının birleştiği bir noktaya doğru ilerlerken farklı iki anlatı türü de benzer şekilde birleşiyor. İzlediğiniz her şeyin aslında Jo’nun yazmakta olduğu romanın bir parçası olduğunu anlıyorsunuz.
Klasik bir eseri yeniden film perdesine taşırken günümüz seyircisinin biçimsel beklentilerini göz ardı etmeyen ve bu bakımdan öncekilerin üstüne bir şeyler koymaya çalıştığı anlaşılan Küçük Kadınlar, özellikle kış günlerine doğru ilerlerken dışarıdaki soğuğa rağmen içindeki sıcaklığı keşfetmek isteyenler için ailece izlenebilecek bir hafta sonu eğlencesi olabilir.
